Archives
Aşkımla büyüdü bu ahde vefâ Bir ömre sığmadı bu şevk, o safâ İçimi oydukça çektiğim cefâ Naklettim yükümü, pazara böyle Çarkında beş vakit öğünür günüm Yarınım doldukça, boşalır dünüm
Ölmeden ölmeyen bu sırrı bilmez Hilkâtin elinde öz söze gelmez Bir gönül yapmadan, bir gönül olmaz Ben nasıl giderim, bir yâra böyle Marifet, hakîkat bir özge hâldir Bildiğin bilmemek zûldür, vebâldir Emanet, sırtımda çözmek muhâldir Yüklendim diyârdan diyâra böyle
Aç esrârı hayret ile Sevgi yoğur rahmet ile Gir menzile vâhdet ile Bakma dünya varlığına Düşme gönül darlığına Gel imânın birliğine
Ey ney gibi dağlı gönül Gün solmasın gaflet ile Öz dolmasın nefret ile Bir gönül yap himmet ile Kaç çileden geçip geldin Hayrı şerden seçip geldin Kuş misâli uçup geldin Âb-ı hayat içip geldin
Hâl içinde sordum dünü Göz yaşımla sardım günü Hayra dönsün işin sonu Bin derdimi bir eyledin Seher senin, akşam senin Menzil, mâna, merâm senin Zaman, mekân, makam senin
Can yeşerdi izden ize Hızır İlyas geldi söze Sevgi sundun özden öze Bu aşk ile nûr eyledin Hayran oldum bu nizâma Gönül girdi ihtimama Lâyık mıyım bu ikrâma Ezel ebet var eyledin
Aynam düştü bu devrâna Umut doğdu garip cana Bir âlemi açtın bana Öz canımı sır eyledin Resûl’üne, berât verdin Selam verdin, salat verdin Mi’râç sundun, vuslât verdin; Gül kokulu yâr eyledin
İnsanlara mezar, kara toprağın, Can yoldaşı öldüm. Hayat öldüm. Memat öldüm. Can verir, can alır benim bir damlam.
Sevdiğimin halleri beni sürükler derde Onun güleç yüzünde boğulmaksa bir ukde Gümüş türkü misali bir dağın tepesinde Unutmak kolay derim, derim de aldanırım. Eylül yağmurlarıdır bir vuslatı kuşatan Bana bir gülümsemen bir de acındır kalan Zemheride yetişip saçlarını okşayan O fütursuzca yağan karları kıskanırım.
Benleri ışıl ışıl gökyüzüne bakarım Ruhumun alacası, gözlerin aynasında Yüzümde acı saklı çizgilere dalarım. Sabah olur yıldızlar bir bir yabancılaşır Rüyaların bestesi hülyalara gül taşır Güneş, ay ve yıldızlar renklerde uzaklaşır Mevsimler başkalaşmış, yeni doğmuş sanırım.
Son yorumlar